Karıncanın tevekkülünü Süleyman Aleyhisselam’ın gözetimiyle öğreniyoruz: Rızık kimden, güven kime? Gerçek tevekkülün dersini bu yazıda okuyun.
Kavurucu sıcaklar… Ayak yakacak kadar kızgın kumlar…
Ama bir karınca, ağzında rızkıyla serin bir sükûnet içinde yürüyor.
Şikâyeti yok. Ezilme korkusu yok.
Peki, bu tevekkül nereden geliyor?
Karınca biliyor: Rızkı veren Allah’tır.
Allah’a teslim olmuş bir yürek, en zor şartlarda bile huzurla yol alabilir.
Karıncanın bu teslimiyetini anlayanlardan biri de Süleyman Aleyhisselam’dı.
Karıncanın Şahitliğiyle Tevekkül
Bir gün Süleyman (a.s.), bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin ne kadar olduğunu sorar.
Karınca, “Bir buğday tanesi yerim” der.
Bu bilgiyi sınamak isteyen Süleyman (a.s.), karıncayı hava alacak bir şişeye koyar ve yanına da bir buğday tanesi bırakır.
Bir yıl sonra şişe açıldığında karınca, buğdayın yalnızca yarısını yemiştir.
Sebebini sorunca karınca şöyle cevap verir:
“Daha önce rızkımı Rabbim verirdi. O’na güvenirdim; çünkü O unutmaz.
Ama bu kez iş bir insana kaldı. Dedim ki, belki unutur… Bu yüzden yarısını bıraktım.”
Ne kadar derin bir teslimiyet…
Tevekkül Nedir? Ne Değildir?
Tevekkül, tembellik değil; çalıştıktan sonra sonucu Allah’a bırakmaktır.
Karınca çalışır, ama güveneceği merci bellidir: Rızkı veren Allah’tır.
Biz ise çoğu zaman işin kolayına kaçar, “Allah fakiri doyursun” diye dua ederiz.
Oysa Allah bizden “Fakiri doyurun” dememizi değil, bizzat doyurmamızı ister.
“Fakiri doyurun.” – Kur’an-ı Kerim
Biz: “Allah’ım fakiri doyur…”
Oysa görev bizimdir; rızkı ulaştırmak için vesile olmamız gerekir.
Sonuç: Güvenilecek Tek Kapı
Bir karınca bile Allah’a güvenirken, insan neden tereddüt eder?
Rızık konusunda şüpheye düşmek, aslında tevekkülde zayıflıktır.
Allah unutmaz. Eksik bırakmaz. Ama insan unutur.
Karınca, bunu bildiği için bir buğday tanesini dahi israf etmez.
Özetle:
-
Gerçek tevekkül, karıncanın yüreğindedir.
-
Rızkı veren Allah’tır, ama ulaştırmak bazen bizlere düşer.
-
Fakiri doyurmak Allah’ın emridir; dua değil, icraat gerekir.
-
Allah, kendisine güvenene her daim yeter.



